30 Nisan 2011 Cumartesi

ACI TATLI

Hep derler ya üzülme,değmez hiç bir şeye..Kimse bilmez ki üzüntünün sebebi bir başkası değildir..İnsan kendine üzülür..Yapmayacaklarını yapmıştır,inanmıştır lakin olmamıştır bişeyler..Gidene değil kendine yanar insan..ki yanmalıdır da.Mutluluğunuzu doruklarda yaşarken sakın acılardan kaçmaya,sancıyı hafifletmeye çalışmayın..mutluluğunuz gibi acılarınızı da doyasıya yaşayın..Öldürmeyen her acı yeniden diriltecektedir sizi,unutmayın...

12 Nisan 2011 Salı

BAŞKALARINI KAYBETMEKTEN DEĞİL,KENDİNİ KAYBETMEKTEN KORKMALI İNSAN

İnsan diğer insanlarla bir arada yaşar.Zamanla kimileriyle yakın ilişkiler kurup samimi davranışlar sergilerken kimilerinden de uzaklaşır.Bu durum hepimizin hayatı için geçerlidir.Herkese aynı değeri verip herkesi aynı kefeye koyamayız.Diyeceksiniz ki zaten doğru olan da bu değil mi?Elbette..Ancak insan yaşamını incelediğinizde kişiye en çok zarar her zaman kendine en yakın gördüğü,çoğunlukla  ayrı tuttuğu insanlardan gelmiştir.Bunun psikolojisine inecek olursak iki taraf içinde çeşitli sebepler bulabiliriz.Başta da dediğim gibi insanlar birarada yaşarlar.Diğerleriyle de  kendi çıkarları doğrultusunda ilişkiler kurarlar.Birini neden seversin?senin çıkarlarına uyduğu içindir aslında.Sende onun çıkarlarına cevap veriyosundur ve aradaki ilişki bu şekilde devam ediyordur.Kimi insanlar bazen başkalarını kendilerinden daha önde tutarlar.Bunun sebebi öncelikle sadakat duygusudur.Birini  sevip değer veriyorsan onu her durumda her şekilde korumalısın.her zaman yanında olmasın düşüncesiyle hareket eder bu insanlar.İşin gerçek tarafı bunu yapmak ciddi karakter gerektirir ama günümüz şartlarını göz önüne aldığımızda bu yapılan söz yerindeyse maddi ve manevi kullanılmaktan öteye gitmemektedir.Birini sevmek demek onu herşeyiyle kabul etmek demek değildir.İnsanlar bu noktada her zaman yanılgıya düşerler.Eğer yanınızdaki insan hataları  olan,bu hatalardan ders almayan  biriyse kayıtsız şartsız o insanı sahiplenmek ve yanında olmak doğru bişey değildir.Bu durumda insanlar kendileriyle hesaplaşırlar ara ara.Hem yanındaki,yakınındaki insanın durumunu kendine yedirip kabul edemez hem de o noktada bırakıp gitmeyi düşünemez. Peki ne yapmalı GİTMELİ.. hem de hiç düşünmeden..İnsanlar bu durumu değer olarak görüp sineye çekerlerse onlar fark etmeseler bile psikolojileri alt üst olur.Ortada bir durum vardır bu durum kişiye ters düşmektedir ancak o durumdan ve o duruma ortam hazırlayan kişiden uzaklaşmakta zor gelmektedir.Bu durum bir süre devam eder.Böyle durumlarda kişi başlarda fark etmesede sürekli bir taraf sorumludur diğerinden..Kişi sessiz kalıp diğerinin yanında oldukça diğeri durumu nasılsa o benim yanımda.bana destek her durumda diyerek daha da ileriye götürebilir.İşte bu noktada  bozulan psikoloji kendini gösterir.Kendine doğru gelmeyen şeylerle haşır neşir olan kişi bir süre sonra bu durumu kaldıramaz.Psikoloji iyice çöker ve kişi hiç ummadık bir anda bir boşluğa düşer.Tabi bunun yanında kendine yakın gördüğü insanın aslında hiç te yakın olmadığını,içten içe kendisini kıskandığını,aradaki gizli düşmanlığı da görünce yaşanan huzursuzluk ve hayal kırıklığı da zirve noktasına ulaşırBu ve benzeri durumlar kişinin psikolojisi üzerinde derin izler bırakır.Düşünsenize kendinize yakın gördüğünüz,birlikte mutlu olduğunu sandığınız insanlar aslında hiçbişeymiş..Hiç olmadık bir anda olmadık bir yıkıntıyla karşılaşmamak için kopma noktasını beklemeyin..Başkalarını keybetmekten değil onlara uyup kendiniz kaybetmekten korkun.Giden kötü birinin yeri  en kötü ihtimalle yine bir kötüyle dolabilir de siz kendinizden ve değerlerinizden başkaları için giderseniz o yer hiçbir şekilde dolmaz benden  söylemesi:):)

AŞK PSİKOLOJİSİ

Gerçek aşkı ve duyguyu yaşamanın,hissetmenin yolu kişinin kendisini tanıması ve ne istediğini bilmesinden geçer.Kişilikler değişir,beklentiler farklılaşır.Birinini değer olarak gördüğünü diğeri önemsiz olarak kabul edebilir.Bu aşamada aşk ve sevgi kavramları da kişiye ve kişinin karakterine göre farklılıklar gösterebilir.Bu sebepten aşkı tanımadan kendini anlamalıdır insan.Kişiliğimiz,karakterimiz,kişisel beğenilerimiz karşı tarafı algılamamız için duygularımızı tetikler.Tetiklenen duygularımızda  bizi karşı tarafa yönlendirir.Asıl olan duygudur.Bize yön verecek,adımlar atmamıza sebep olcak şeydir duygularımız.Yeni tanımaya başladığımız birini genelde dış görünüşünün bizde bıraktığı etkiyle anlamaya çalışırız ki bu aşk için yeterli değildir.Karşımızdaki insanın derinliklerinde gizli olan şeyleri bulup çıkarttığımız zaman  adı aşktır denilebilir.Lakin bu uzun ve karmaşık bir dönemdir.Aşk ta yer,zaman,kavram,statü vb kavramlar gerçek duyguların ortaya çıkışıyla ikinci plana atılabilir.Ancak genel anlamda  aşka yönelten duygu da kişinin beklentileri  saklıdır.Beklentilerimiz duygularımızı çoğu zaman yönetir ve yönlendirir.Bu sebepten aşk  ve ego arasında doğru bir orantı vardır.Bu açıdan olaya baktığımızda ilk görüşte aşk diye birşey yokturda diyebiliriz.İlk görüştee beğeni vardır,etkilenme vardır.Karşındakinin kim olduğunu bilmeden ona bağlanmak mümkün değildir.Bu durumu  yalnızca eski Türk filmlerinde ya da bazı tv dizilerinde görebiliriz:):)Aşkı aklın desteklemesi,mantığına uydurması gerekir.İlk görüşte aşık oldum deyip bir süre sonra yaşadığı ilişkide kişi mutlu olamazsa sorun yaşar.Yaşanan sorunlarda kişinin duydularına yansır,O vakitte insan kalbinden ziyade aklını kullanır ve aşk bitmeye başlar.Aşk bir hastalıktır aslında beynin ve vicudun bütün duyularını etkisi altına alır.Beyinsel ve içgüdüsel bir dürtüdür.Gerçek aşkta ne sadece mantık vardır ne de sadece kalp.Mantık ve kalp birlikte aynı ibreyi gösteriyorsa bu aşktır.

7 Nisan 2011 Perşembe

YALNIZ İNSAN PSİKOLOJİSİ

Yalnızlık kişinin kendini dış dünyadan büyük ölçüde soyutlamasıdır diyebiliriz ancak bu tam bir tanım olmaz.İnsanlar bazen çok kalabalık ortamlarda bile kendilerini yalnız hissederler.Yalnızlık çoğu zaman bir tercihmiş gibi görünsede aslında duygusuzluk değil duygudur.Sevilmeme,kendini sevememedir.Başka bir deyişle geçmişte yaşadıklarından soyutlanıp daha garantici bir yol izlemektir.İnsanlar yalnız kalmaktan değil yalnız bırakılmaktan korkarlar.Bu korku yenilmez,üstesinden gelinmezse kişi kendini değersiz,önemsiz hissedecektir.
  Yalnızlığı kısa süreli yalnızlık ve uzun süreli yalnızlık olarak ayırabiliriz.Kısa süreli yalnızlıklar tam anlamıyla yalnızlık sayılmaz.Kişi bu sürede kendiyle kalıp yaşananların muhasebesini yapıp kendisi  ve yaşadıklarıyla yüzleşebilir ki bu durumda kişinin yaşamına olumlu anlamda katkı sağlacaktır.Başkalarıyla konuşamadığı,paylaşamadığı şeyleri insan sadece kendisiyle konuşur.Eğer bu süreçte taşları yerine sağlam bir şekilde oturtabilirse bu kısa süreli yalnızlık bireye iç huzur ve manevi anlamda rahatlık getirecektir.Ancak günümüzde insanlar geçmişleriyle,yaşadıklarıyla yüzleşmek yerine onlardan köşe bucak kaçmayı yeğlemektedirler.Kendisi  ve yaşadıklarıyla yüzleşemeyen veya yüzleşmekten korkan insanlar genelde kalabalık ortamlarda bulunmayı,çeşitli uğraşlar geliştirmeyi tercih ederler ancak bunlar geçici çözüm olmaktan ileriye gidememektedir.Örneğin çok gülen insanlar genelde yalnız ve mutsuzdurlar.Bu gülüşlerde bastırılmışlık vardır.Yalnızlığını görmezden gelme isteği vardır.Yalnız insanlarda  kendi hayatını yönetme,kendinin patronu olma dürtüsü vardır.Bunun sebebi de geçmişten gelen sarsıntılardır.Geçmişte yaşadıklarını tekrardan yaşama korkusu insanı yalnızlığa iter.Önemli olan olanları gizlemek değil,üstesinden gelebilmektir...

ÇAĞIN HASTALIĞI

DEPRESYON NEDİR ?

Depresyon duygusal, zihinsel, davranışsal ve bedensel bazı belirtilerle kendisini gösteren bir durumdur. En dikkat çekici belirtisi çökkün ruh hali ile ilgi ve zevk almada belirgin azalmadır. Depresyondaki kişi duygusal açıdan mutsuz, karamsar ve ümitsizdir. Eskiden en severek yaptığı işler bile artık zevk vermez olmuştur. Kişi kendini hüzünlü ve yalnız hisseder. Kendisine ve çevresine ilgisi azalır. Yoğun suçluluk duyguları olabilir. Herkese yük olduğunu düşünüp gereksiz yere sorumluluklarını yerine getirmediğini düşünür. Genellikle iç sıkıntısı, daralma, huzursuzluk ile birliktedir. Bazen kendisinin tüm duygularını yitirmiş gibi hissedebilir.
            Depresyon zihinsel faaliyetlerimizi de engeller. En sık görülen belirtiler dikkatini toplayamama ve unutkanlıktır.
            Depresyonun davranışlardaki etkisi enerji azalmasına bağlı hareketlerde yavaşlama, aşırı halsizlik şeklinde olur. Basit günlük işler bile kişi için bir yük olmaya başlar. Sosyal ilişkilerden kaçınır, yalnız kalmayı tercih eder, sorunlarını ve sıkıntılarını paylaşmaz. Cinsel ilgi ve isteğinde de belirgin azalma olur.
            Bazı bedensel belirtilerde depresyonda ortaya çıkabilir. İştah da belirgin azalma kilo kaybı bazen tam tersi aşırı yeme eğilimi olabilir. Sık görülen belirtilerden biri de uykusuzluktur. Uykuya dalamama, uykunun sık sık bölünmesi veya sabah çok erken uyanma şeklinde sorunlar görülebilir. Bazı kişilerde aşırı uyuma eğilimi olabilir. Bu kişiler çok uyumalarına rağmen dinlenmiş olarak uyanmazlar. Baş, boyun sırt, eklem ağrıları, mide-bağırsak şikayetleri eşlik edebilir.
            Tüm bu belirtiler en az iki hafta sürekli olarak devam eder. Kişinin mesleki, ailesel ve kendisi ile ilgili sorumluluklarını yapmasına engel olur.
SÖZÜ EDİLEN BU BELİRTİLERİN HEPSİNİN AYNI KİŞİDE ORTAYA ÇIKMASI GEREKMEZ. Bazen depresyon bu belirtilerin bir kısmıyla kendisini gösterir. Ayrıca belirtiler hafif, orta, ağır şiddette olabilir ve belirtilerin şiddeti kişiden kişiye değişebilir.   
TEDAVİ
Kişiler çok farklı sebeplerden dolayı depresyona girebilirler. Bazen bu sorunlar bir yakının kaybı, ayrılık, iş kaybı, aile sorunları, maddi nedenlerden biri olabilir. Bazı durumlarda ise herhangi bir sebep olmaksızın kişi depresyona girer. Bu durumda kişi tam bir şaşkınlık halindedir. Herhangi bir sorunu olmaksızın niçin bu duruma düştüğüne bir anlam veremez. Bu durumlarda sorunun kaynağı diğer hastalıklarda olduğu gibi ( örneğin yüksek tansiyon, şeker gibi ) biyolojik sebeplerdir. Bazı kişilerde de ise ırsi olarak depresyon görülebilir. Yakın akrabalarında depresyon olan kişilerin depresyona girme oranı yapılan araştırmalarda daha yüksek bulunmuştur.
Sorun ne olursa olsun, depresyon ne şekilde ortaya çıkarsa çıksın  kişinin depresyondan kurtulamamasının sebebi tedavi olmamasıdır. EN UYGUN DEPRESYON TEDAVİSİ İLAÇ TEDAVİSİ VE PSİKOTERAPİNİN BİRLİKTE YÜRÜTÜLDÜĞÜ TEDAVİDİR. TOPLUMDAKİ YAYGIN İNANCIN AKSİNE DEPRESYON TEDAVİSİ İÇİN KULLANILAN İLAÇLAR KESİNLİKLE BAĞIMLIK YAPMAZLAR VE UYUŞTURUCU DEĞİLDİRLER.  Yan etkileri ise son derece azdır ve tehlikeli değildir. İstenildiğinde doktor önerisi ile rahatlıkla kesilebilirler.
İlaç tedavisine ek olarak uygulanan psikoterapi tedavinin etkisini artırmaktadır. psikoterapi ile kişinin olumsuz düşünce ve davranış biçimlerinin değiştirilmesi ve hastalıkla mücadele etmesi için daha aktif olması amaçlanır.


6 Nisan 2011 Çarşamba

Pin Kodunuzu Biliyormunuz?

PİN KODU NASIL HESAPLANIR


Pin kodunda, aşağıdaki tabloda göreceğiniz gibi sekiz hane var. Örnek bir doğum tarihiyle bütün hanelerin nasıl hesaplandığını göreceğiz. Her haneyi hesaplarken de o hanenin neleri ifade ettiğinden kısaca bahsedeceğiz. Pin kodunu hesaplarken kullanacağımız sayıları birbirleriyle toplayarak tek haneli bir sayıya indirgememiz gerekiyor. Örnek tarihimiz 19.11.1983. Şimdi bu hanelerin nasıl hesaplandığını ve neleri ifade ettiğini görelim.
Kişilik
Sosyal
Bilinç
Küresel
Bilinçlilik
Yaşam Döngüsü
Ders

İçsel
Benlik
İçsel
Çocuk


Ruh Duygusu







KİŞİLİK: Birinci hanedeki kişilik rakamı doğum gününden elde edeceğiz. Örneğimizde bu sayı 19 olduğu için  1+9=10 ve 1+0=1 şeklinde olacaktır. Eğer doğum günümüz tek haneli bir rakamsa olduğu gibi bırakacaktık. Mesela ayın 8’inde doğan birinin kişilik rakamı 8 olacaktır. Bu hanede kişinin çevre tarafından nasıl algılandığı ve kendini yansıtma biçimi ifade edilir.

SOSYAL BİLİNÇ:Birince satırın ikinci hanesindeki rakamı doğduğumuz aydan elde edeceğiz. Örneğimizde 1+1=2 şeklinde olacaktır. Toplumla olan ilişkilerimizi belirleyen hane budur.

KÜRESEL BİLİNÇLİLİK: Doğum yılından elde edeceğimiz bu rakam dünyayı algılayış biçimimizi ifade eder. Örneğimizde bu rakam 1+9+8+3=21, 2+1=3 olacaktır.

YAŞAM DÖNGÜSÜ: Birinci satırda elde ettiğimiz ilk üç hanenin toplanmasıyla elde edilen bu rakam yaşantımızdaki değişim dönemlerinde nasıl davranmamız gerektiğini gösterir. Örneğimizde bu rakam 1+2+3=6 şeklinde olacaktır.

DERS: Birinci satırın son hanesi olan  bu hane “kişilik” ve “yaşam döngüsü” hanelerinin toplanmasıyla elde edilir ve bu hanede bulunan rakamın olumsuz özellikler düzeltilmesi ya da iyileştirilmesi gereken özellikleri ifade eder. Bizim bu hanemizdeki rakam 1+6=7 olacaktır.

İÇSEL BENLİK: “Kişilik” ve “sosyal bilinç” hanelerinin toplanmasıyla elde edilen bu rakam bilinç altındaki kişiliğimizi ifade eder. Örneğimizde bu rakam 1+2=3 olacaktır.

İÇSEL ÇOCUK: Bu hanedeki rakam “sosyal bilinç” ve “küresel bilinçlilik” rakamlarının toplanmasıyla elde edilir ve idealize edilmiş kişiliğimizi ifade eder. Örneğimizde bu rakam 2+3=5 olacaktır.

RUH DUYGUSU: İkinci satırdaki iki hanenin yani içsel çocuk ve içsel benliğin toplanmasıyla elde edilen bu rakam bir işi yaparken yansıttığımız ruhsal hali gösterir. Bizim örneğimizde bu rakam 3+5=8 olacaktır.

BİRAZ CESARET

Yaşanan olaylar neticesinde insanlar bazı davranışlar geliştiriler.Yaşanan olayın etkisi ne kadar derinse insanda bıraktığı izler de o kadar derindir..Böyle durumlarda da insanlar yaşadıkları kötü olayları unutmak,çevresindeki diğer insanlara  iç dünyasında olanları göstermemek  adına sahte davranışlar geliştiriler.Sahte davranmakta kısmi oyunculuk gerektirir.O yüzden başlarda, oyunun sahnelenme aşamasında bazı sorunlar yaşanabilir:):)Çünki insan asıl hissettiklerini değil  güçlü görünmek için olmasını düşündüğü şekilde davranmayı amaç edinmiştir.Etrafa güçlü görünüp,sağlam durduğunu kanıtmaktır istenen..Yaşanan olay ne kadar derinse dışa vurulan sahtelikte o kadar keskindir..Bu durumda insanlar genelde rahat,geniş,ileriyi düşünmeyen,anı yaşayan,kendisinden başka kimseyi önemsemiyormuş  hissini uyandıran tutumları sergilenmekten zevk alırlar.Aslında durun öyle değildir.Bu sadece psikolojik bir savunma mekanizmasıdır.Yaşadığı kötü şeyleri unuttuğunu,hiçbirşeyin ya da hiçkimsenin onu üzemeyeceğini vurgulamaya çalışana kişi sadece bazı duygularını bastırmaya çalışıyordur.Bunun altında yatan sebeplerin en önemlisi ise korkudur.Yeniden birilerine güvenip,kendini ve iç dünyasını gösterdiğinde geçmişte yaşadığı şeyleri yeniden yaşama korkudur.Bu korkuda insana özünde olmayan bazı şeyleri yaptırır.İnsan bu şekilde davranarak güçlü olduğunu, kafasına göre yaşadığını,bazı etik değerlerde dahil olmak üzere birtakım konuları önemsemediğini her fırsatta dillendirir.O kişiyi tanıyan ve yaşadılarını az çok bilen diğer insanlar aslında bazı şeylerin farkındadır,hatta kişi kendide yaptıklarının farkındadır ancak psikolojiyi kesin kanıtlara dayandırmak zor olduğu için kimse bu gerçeği kolaylıkla dillendiremez ve o kişinin söylediklerine inanıyormuş gibi  davranır.Çünki  asıl olan kişinin ağzından çıkanlardır bunun aksini iddia ettikten sonra ispatlamak zordur.. dolayısıyla da inanıyormuş gibi davranır..Bu şekilde rahat yaşayan,rahat yaşadığını iddia edip sahte davranan insanlar aslında çok yalnızdırlar.Kalabalık ortamlarda gayet neşeli,enerjik ve mutlu görünürler.Olurda birileri bu yalnızğı fark edip bişeyler diyecek olursa söyledikleri şey bunun kendi tercihleri olduğudur.Olayın iç yüzüne bakılırsa ne kadar yalnız ve mutsuz olduğunu tek başlarına kaldıklarında  derinden hissederler.Bu kişiler de bu sebepten genelde birileriyle olmayı,bir yerlere gidip zaman geçirmeyi tercih ederler çünki yalnız kaldıklarında durum değişmektedir ve bu durumu yaşamayı da istemezler..İstedikleri kaybolan özgüvenlerini tekrar kazanmaktır...Bu uzun ve zor bir süreçtir.Olay kişide biter.İnsan gerçeğini  anlayıp bişeyleri düzeltmeye çalışırsa bu süreç kısalır.Önemli olan  güçlü olduğunu göstermek değil herşeye rağmen gerçekten güçlü olabilmektir.Yaşananlardan korkmadan üzerine gidebilmektir.İnanın bunu yapmak zor değildir.Biraz çaba,inanç kaybolan şeylerin yerine gelmesine ortam hazırlayacak ve birçok şeyi düzeltecektir.Gerçek gibi değil gerçeklerle yaşayın!!!N e kadar iyi hazırlanmışsada sahte sahtedir unutmayın...

1 Nisan 2011 Cuma

MUTLULUK NEDİR?

   Mutluluk insanın kendisini sevmesi, ruhsal ve fiziksel anlamda kendini yeterli bulmasıdır.Ancak mutluluğu oluşturan ögeler değişebildiği gibi mutluluk kavramı da  kişiden kişiye değişebilir.Bunu kişinin yaşadığı ortama,maddi durumuna,beklentilerine  bağlayabiliriz.Psikolojik anlamda birinin mutlu olabilmesi için madden ve manen belli bir doyuma ulaşması gerekir.İnsanlar birtakım şeyleri elde etmek,hayalini kurduğu hayatı yaşamak ve her anlamda yaşam kalitesini yükseltmek isterler.Bu bağlamda atılan adımlar iyi sonuçlar veriyor ise kişi mutlu olur diyebiliriz ancak;atılan adımlar başarılı ve tatmin edici sonuçlarla geri dönüş yapmıyorsa mutluluğun geri adım attığını söyleyebiliriz.Aslında insanlar söz konusu kendileri ya da kendi hayatları olduğunda bencilleşir.Bu insan doğasının gereğidir ve çok fazla sorguyu da irdelemez.Söz konusu mutluluk olunca herkes dışsal olaylara bağlı kalmadan,olan ya da olma ihtimali olan kötü şeylere aldırmadan kayıtsızca bu duyguyu yaşamak ister.Elbette bu kolay bir iş değildir.İnsan doğası gereği sorgular ve hesaplar yapar.İşte mutlulukta yapılan bu hesapların tutarlılığıyla doğru orantılıdır.Öyleyse ne diyoruz insanın mutlu olması için kendini yeterli görmesi ve belli bir doyuma ulaşması gerekir.